Anasayfa USİAD Bildiren “Su’ya Ulaşma Hakkı” Çözüm Olur mu?
“Su’ya Ulaşma Hakkı” Çözüm Olur mu?

Su Hakkı

Temiz ve yeterli suya ulaşma hakkı (right to water) tüm nüfusunun suya erişiminin olduğu gelişmiş ülkelerle, nüfusun büyük bir kısmının suya ulaşamadığı az gelişmiş ülkeler için farklı anlamlar taşımaktadır. İlk durumdaki ülkelerde ‘su hakkı’ kabul edilmiş bir hakken, ikinci durumdaki ülkeler için su hakkına eşit erişim ve suya ödenebilir bir bedelle ulaşılması politik bir sorun olmaktadır.

‘Su hakkı’ konusundaki bazı görüşlerde bu hakkın suyun ücretsiz olması anlamına gelmediği ve sadece karşılanabilir bir ücretle topluma sunulması gerektiği ileri sürülmektedir. Aynı görüş sahipleri ‘su hakkı’nın kamusal otoritenin doğrudan su hizmeti vermesi anlamına gelmediği, kamusal otoritenin uygun bir idare sistemi (kamusal, özel veya yarı özel) seçtikten sonra su hizmeti üzerinde etkin kontrol sağlaması ile su temin hizmetini gerçekleştirebileceğini ileri sürmektedir. Diğer taraftan ‘su hakkı’nın bir ülkenin temiz su kaynağının komşu ülkelerin su ihtiyacını karşılayacağı anlamına da gelmediği belirtilmektedir.

Bu konu BM Geliştirme Programı kapsamında hazırlanan ‘İnsani Gelişme Raporu 2006’da aşağıdaki şekilde yer almaktadır:

“Suyun bir insan hakkı olarak deklare edilmesi su krizinin kısa vadede çözüleceği ve suya ulaşamayan kesimlerin en kısa sürede suya ulaşacağı anlamına da gelmez. Ancak, insan hakları güçlü ahlaki haklardır. İnsan hakları bilinçlendirme güçlendirme ve harekete geçirme, beklenti oluşturma ve yoksul halkların idari ve politik kanalları kullanarak güçlenmesi için kullanılabileceği gibi ulusal devletlerin su kaynaklarının üzerinde hak iddia etmek için de kullanılabilir.”

“Su Hakkı “4. Dünya Su Forumu”nda da Tartışıldı

Su hakkı 4. Dünya Su Forumu’nda ilk kez çok geniş bir şekilde gündeme getirilip tartışılmıştır. Suyun bir insan hakkı olduğu büyük çoğunluk tarafından kabul edilmiştir. İnsanların suya erişiminden ve sağlıklı bir çevrede yaşamalarından birinci derecede sorumlu olan belediye başkanları suyun insan hakkı olması üzerinde ısrarla durmuştur. Forumda parlamenterlerin, yerel otoritenin, özel girişimcilerin, STK’ların, kadın örgütlerinin, kiliselerin ve genel anlamıyla sivil toplumun açıklamaları suyun insan hakkı oluşunu kuvvetle destekler yönde olmuştur. Ancak ‘su hakkı’ görüş birliğine varılamamasından dolayı sonuç bildirgesinde insan hakkı olarak belirtilmemiştir. Bu durumun ‘3. Dünya Su Forumu’ndan sonra gündeme gelmesi de önemli bir adımdır. Ancak bu konuda İstanbul’da 2009 yılında düzenlenen 5. Dünya Su Forumu’nda daha önce atılan adımların devamı olarak beklenen adımların gelmediği görülmüştür.

SU HAKKI KONUSUNDAKİ İLERLEMELER

Mart 2006: Meksika Temsilciler Meclisinden İlk Girişim

2006 yılında Meksika’da düzenlenen 4. Dünya Su Forumundan sonra, Meksika Temsilciler Meclisi, her vatandaşa günde 40 litre ücretsiz temiz su sağlanması için harekete geçti. Hükümetten öncelikle, 33 bin kırsalda yaşayan ve kent çevresinde içme suyuna erişimi olmayan, yaklaşık 10 milyon kişiye temiz su sağlamak için bütçe talep edilmiştir. Milletvekili Fernando Ulises Adame de Leon bu projenin en az iki-üç yılda gerçekleştirilebileceğini ileri sürmüştür. Meksika’da ihtiyaç sahiplerinin su talebini karşılamak için gereken finansman yıllık 700 milyon dolar olarak tespit edilmiştir.

Mayıs 2006: 116 Ülkeden Bakanlar Su Hakkını Resmi Olarak Tanıdı

Malezya’da 27-30 Mayıs 2006 tarihleri arasında yapılan bakanlar toplantısında, 116 gelişmekte olan ülke adına bağlantısızlar koordinasyon kurulu aşağıdaki deklarasyonu açıkladı:

“Bakanlar, BM Ekonomik Komitesi tarafından Kasım 2002’de kabul edilen sosyal ve kültürel hakları anımsattılar, suyun doğal bir kaynak olarak hayati, ekonomik, sosyal ve çevresel önemini belirttiler ve herkesin su hakkı olduğu resmen kabul edildi.”

 

Eylül 2006: Fransız Senatörler Su Hakkı Yasa Değişikliği için Kolları Sıvadı

Fransız su tarifesinin incelenmesi çerçevesinde senatörler oybirliğiyle, 4. Dünya Su Forumunda tanımlanan “suya erişim hakkı” tespitiyle Çevre ve Sürdürülebilir Gelişme Bakanı Nelly Olin tarafından sunulan bir düzenlemeyi kabul etti. Yeni su kanunu yürürlüğe girdiğinde su hakkı artık Fransa kanunlarının bir parçası haline gelecektir. Su fiyatlarının artması ve ödeneklerin azalmasıyla, maddi yeterliliğin  önemli bir sorun haline geldiği açıklanmıştır.

Kasım 2006: İnsan Hakları Kurultayı Su Hakkını incelemeye aldı

Kasım 2006’da yeni İnsan Hakları Kurultayı, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komisyonu Ofisi’nin, güvenli içilebilir ve sağlıklı suya erişim eşitliğiyle ilgili insan hakları konusunda uluslararası insan hakları dokümanları adı altında detaylı bir çalışma yapmasını talep etmiştir. Bu karar, uluslararası tanımda su hakkının ICESCR tarafından korunan bir hak olarak görülmesinde çok olumlu ve ileriye dönük bir adım olarak kabul edilmektedir.

Kasım 2006: İngiliz Hükümeti Bireyin Su Hakkını Resmen Tanıdı

BM Kalkınma Programı’nın 2006 yılı “İnsani Gelişim Raporu, Kıtlığın Ötesinde: Güç, Fakirlik ve Küresel Kriz”de su ve suya ulaşma konusu çok detaylı bir şekilde ele alınmıştı. Bu raporun açıklanmasından sonra İngiliz Hükümeti insanların su hakkını tanıdığını açıkladı. Gelişim Sekreteri Hilary Benn, ayrıca su ve sağlık konusunda bir Küresel Harekât Planı için çağrıda bulundu. Bu açıklama, su krizini çözmek için küresel harekât çağrısında bulunan BM İnsani Gelişim Raporunda ihtiyaç duyulan öncü bir role karşılık gelmiştir. Geçmişte insanlara su hakkını tanıma konusunda direniş göstermiş olan İngiltere’de de bir tavır değişikliği söz konusu olup, artık su için sosyal bir tarife uygulanmaktadır. Bu kapsamda ön ödemeli ve kesintili sayaç uygulamasına son verilmeye çalışılmaktadır. Ayrıca İngiltere’de, ‘hane başı aylık su giderlerinin hane halkı gelirinin  % 3’ünden daha fazla olmaması gerektiği’ şeklindeki kabul su temini hizmetlerinde dikkate alınmaktadır.

Aralık 2006: Su Hakkı Resmi Olarak Fransız Kanunlarına Alındı

Su hakkını savunan sivil toplumun ve tüketicilerin yoğun talep ve desteklerinin ardından, ‘Su Kanunu Taslağı’ 20 Aralık 2006’da yasallaşmıştır. Bu yasanın 1. Maddesi: “Su hakkı herkes, beslenme, çevre sağlığı ve içilebilir suya erişiminin her insanın karşılayabileceği bir fiyatta olması hakkına sahiptir”.

-28 Mart 2008’de, İnsan Hakları Konseyi, ‘İnsan Hakları ve Emniyetli İçme Suyu ve Sanitasyona Erişim İlke Kararı’nı kabul etti.
-
28 Temmuz 2010’da BM Genel Kurulunda ‘Suya ulaşım ve sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı’ bir insan hakkı olarak kabul edildi.


Bolivya’nın verdiği suyun bir insan hakkı olması önergesinin kabulünden sonra Dünya Su Konseyi Başkanı Loic Fauchon bir açıklama yaptı. BM Genel Kurulunda alınan kararı dünyadaki her kişinin kaliteli suya ulaşma hakkına doğru atılmış önemli bir adım olarak yorumlayan Fauchon, “Su Hakkı konusunda 2010 yılında Marsiya’da düzenlenecek 6. Dünya Su Forumunda artık pratik adımlar atılacak” dedi. Fauchon açıklamasında;

  • Su hakkının ülkelerin anayasalarına konulması
  • En yoksul kesimlere tahsis edilecek su miktarının tanımlanması gibi önerilerde bulundu.

Mavi Gezegen Projesi kurucusu Maude Barlow tarafından “politikanın gerçeği yakaladığı zaman olarak” tanımlanan oylamada 122 ülke kabul oyu verdi. Aralarında Türkiye, İngiltere, ABD, Kanada, Avustralya, Botswana, Danimarka, Ethiopia, Yunanistan, İzlanda, İsrail, Japonya, İsveç’in de bulunduğu 41 ülke oylamada çekimser kaldı.
BM’deki oylamadan sonra Reuters Ajansının haberine göre İngiltere’nin BM delegesi Nicola Freedman yaptığı açıklamada, “İngiltere halen uluslararası hukukta suyun ya da çevre sağlığı hizmetinin ücretsiz alınabilecek bir insan hakkı olduğu konusunu açıklayan ya da tanıyan yeterli ve yasal bir ortamın bulunduğuna inanmıyor” dedi.

-2010 yılının Eylül ayında BM İnsan Hakları Konseyi tarafından İnsan Hakları ve Emniyetli İçme Suyuna ve Sanitasyona Erişim İlke Kararı kabul edildi.

-2011 Yılının Mart ayında BM İnsan Hakları Konseyi’nin Emniyetli İçme Suyu ve Sanitasyon Hakkı İlke Kararı’nı kabul etti.

61 ülkenin desteğiyle kabul edilen bu İlke Kararı, emniyetli içme suyu ve sanitasyonla ilgili olarak insan hakları yükümlülükleri konusunda önceki uzlaşılan ortak dili değiştirmiştir.

Arnavutluk, Avusturya, İrlanda, İsrail ve İsveç, bu İlke Kararı’na imza koyarak, su hakkını ilk kez tanımakla birlikte, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu BM’ye üye bazı devletler (Belize, Çek Cumhuriyeti, Malta, Trinidad ve Tobago, Türkmenistan ve İngiltere) söz konusu İlke Kararı’nı kabul etmemişlerdir.

Suya Ulaşım ve Sağlıklı Bir Çevrede Yaşama Konusunda Son Durum

Halen Dünyada;

-         1 milyar insanın güvenli temiz suya erişimi yok.

-         2.6 milyar insan sağlıklı bir çevrede yaşamıyor.

-         Her gün beş yaşın altında yaklaşık 5.000 çocuk ishal gibi aslında önlenebilir ve doğrudan temiz su, sağlıklı çevre ve sağlık hizmeti yokluğundan ortaya çıkan hastalıklar nedeniyle ölmekte.

Uluslararası Belgelerde Su Hakkı

-         İmzalayan tarafları kanunen bağlayan iki temel uluslararası insan hakları antlaşmasında su hakkına açıkça yer verilmiştir. Bunlar:

  • Kadın Ayrımcılığının Sonlandırılması Kongresi Bildirisi (1979)
  • Çocuk Hakları Kongresi Bildirisi (1989);

Bunun yanı sıra aşağıdaki 3 Bölgesel Sözleşme’de de Su Hakkına yer verilmiştir.

  • Çocuk Hakları ve Refahı, Afrika Sözleşmesi (1990)
  • 1992 Sınıraşan Akarsular ve Uluslararası Göller Kongresi Sonucunda kabul edilen  Su ve Sağlık Protokolü (1999)
  • Senegal Nehri Sözleşmesi (2002)
  • Avrupa’da; Belçika, Finlandiya, Fransa, Rusya, İspanya, İsveç, Ukrayna ve İngiltere’de su hakkı resmen tanınımaktadır. Avusturya, Bulgaristan, Yunanistan, Macaristan, Lüksemburg, Malta, Portekiz, Hollanda ve İngiltere’de ise su için sosyal tarifeler uygulanmaktadır.
  • BM’nin Ekonomik Sosyal ve Kültürel Hakları Komitesi’nin 2002’de yayınlanan 15 No’lu bildirisinin yorumunun 2003 yılının başında yayınlanmasından sonra, su hakkını kanunlar çerçevesinde tanıyan devletlerin sayısı iki katına çıkmıştır.
  • Tüm dünyada, 15 ülke (Belçika, Kolombiya, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Ekvator, Etiyopya, Gambiya, Kenya, Panama, Filipinler, Güney Amerika, İspanya, Uganda, Uruguay, Venezuela ve Zambiya) ve ABD’nin Massachusetts ve Pensilvanya eyaletleri kendi mevzuatlarında “su hakkını” kabul ettiklerini açıkça belirtmişlerdir.
  • 2011 yılında Tunus’taki bir grup bağımsız su uzmanı suya ulaşma ve sağlıklı bir çevrede yaşama hakkının yeni anayasada yer alması gerektiğini savundu. Bağımsız Uzmanlar Grubu suyun sürdürülebilir ve katılımcı yönetimi konusundaki prensiplerin yer aldığı bir Manifesto hazırlamıştır.

BM’nin bu ilke kararlarına rağmen su hakkı konusunda uluslararası düzeyde bağlayıcı nitelik

taşıyan bir çalışmanın henüz tamamlanmadığı, bu hakkın kabulüne yönelik çabaların ise sürdüğü görülmektedir. Ancak söz konusu hakkın tanınmasına bazı devletler karşı çıkmaktadır. Bu da bu sürecin uzamasına neden olacaktır.

“Su Hakkı”nın Tanınmasının Boyutları

Dışişleri Bakanlığı eski Hukuk Müşaviri Özden Sav, bir makalesinde bir hakkın tanınmasının boyutlarını;

a. O hakkın hukukî-işlevsel olarak adlandırılabilecek yön,

b. Hakkın psikolojik, sosyo-psikolojik boyutu olarak tanımlamaktadır.

Yazar “bunlardan ilkinde hukukta bir “hak”kın var olabilmesi için, bir kamu otoritesinin bu hakla bağdaşmayan, hakkın ihlali niteliğindeki eylemleri denetlemesi, gözden geçirmesi ve ihlal niteliğindeki eylemleri durdurması gerekmektedir.” demektedir.

Bu bağlamda, hakkın yararlanıcısı, hakla ilgili olarak örneğin hakkın ihlal edilmesi durumunda yasal işlem başlatabilecektir. Böyle bir süreçte mahkemenin zararı gidermek amacıyla yasal giderime hükmetmesi beklenir. Hükmedilen giderimin hak sahibinin zararını hafifletmesi gerekir

Bu durumda ‘Su Hakkı’nın varolabilmesi yukarıdaki tanımlar çerçevesinde değerlendirildiğinde, bu hakkın ihlali niteliğindeki eylemleri bir kamu otoritesinin denetlemesi gerekecektir. Bu otorite aynı zamanda ihlal niteliğindeki eylemleri durduracak bir yetkide olacaktır. Bunun yanı sıra hak sahibi zararının hafifletilebilmesi için yasal işlem başlatabilecektir.

Tüm bunların gerçekleşebileceği bir ulusal politikanın önünde öncelikle 1990’lı yılların başından bu yana tüm dünyada yaygınlaşan suyu bir ticari meta olarak kabul eden “su üzerine küresel politikalar” yer almaktadır. Birçok ülkede Dünya Bankası’nın sağladığı yapısal uyum kredileriyle su hizmetleri yönetiminin yasal ve kurumsal yapısı özelleştirme yönünde yeniden düzenlenmektedir. Bu da konunun hukuki ve teknik boyutlarından çok politik boyutunun öne çıktığını ortaya koymaktadır.

“Suya Ulaşma Hakkı”nın Tanınması Çözüm Olur Mu ?

Son 10 yıldır insanların yeterli ve sağlıklı suya kavuşması ve sağlıklı bir çevrede yaşaması hakkı ile ilgili olarak ulusal ve uluslararası alandaki duyarlılıkta bir artış gözlenmektedir. Aslında dünyada temiz suya ulaşamayan ve sağlıklı bir çevrede yaşayamayan kişi sayısındaki artışın bu duyarlılığın oluşmasında etkili olduğu da söylenebilir.

Bu nedenle de su hakkı konusu uluslararası su organizasyonlarında ve BM oturumlarında daha fazla ele alınır olmuştur. Örenğin 12-17 Mart 2012 tarihleri arasında Marsilya’da düzenlenecek olan VI. Dünya Su Forumu’nda da konunun kapsamlı şekilde ele alınması beklenmektedir.

Ancak sorgulanması gereken şey “Su Hakkı” konusunun gündemde yer alış şeklinin ve çözüm için önerilen politika ve uygulamaların küresel su hizmetleri yönetimi politikalarına uygun olup olmadığıdır. Bu nedenle bu konunun dünya genelinde özellikle yoksul kesimlerde suya ulaşma konusunda artan baskıyı sönümleme politikası olarak değil, sorunu oluşturan sebepler üzerinden ele alınarak tartışılması daha uygun olacaktır.

Bugün ‘su hakkı’ kavramı konuyla ilgili hemen hiç kimsenin karşı çıkamadığı ancak, daha ileri ve uygulamada geçerli adımlar atılmasının da gerçekleşmediği bir söylem olarak gündemde yer almaya devam etmektedir.

Son dönemde birçok gelişmiş ülke tarafından yasalarla koruma altına alınan su hakkı, birçok uluslararası organizasyonda da sıkça dile getirilir olmuştur. Sözü edilen su hakkı ile suyun ücretsiz olarak sağlanması değil, devletin, vatandaşların sağlıklı ve temiz suya evlerinin yakınından ve uygun fiyatla ulaşmalarına elverişli bir ortam yaratması gerekliliği şeklinde ele alınmaktadır.

Son dönemde gündemde sıkça yer almasına rağmen halen “su hakkı” konusunda tüm ülkelerin görüş birliği içinde olduğu bir tanım ve hukuki bir anlaşma mevcut değildir. Dünya su forumlarının bakanlar deklarasyonlarında bile bugüne değin su hakkından söz edilememiştir.

Aslında bir diğer açıdan bakıldığında uluslararası sözleşmeler ve deklarasyonlarda soyut bir su hakkından söz edilmesi de hiçbir zaman sorunun çözüldiği anlamına gelmeyecektir. Ancak, bu konunun sivil toplum tarafından takip edilmesine olanak tanıması, bu konuda çaba gösteren yetkililere üzerinden yürüyebilecekleri bir ortam oluşturması ve toplumların temiz suya ulaşmak için verdikleri siyasal mücadelede bir dayanak noktası olması açısından zorlayıcı bir etkisi olacağı düşünülebilir.

 

Konuyla ilgilenen uzmanların yazdıkları birçok makalede “devletlerin su ve sanitasyon hakkı”nı sadece uluslararası bir ya da birkaç sözleşmeyle tanımakla kalmamaları ve söz konusu hakkı yürürlüğe koyacak doğru ve uygun mekanizmaların yasalarla hatta anayasada ortaya konulması ve güvence altına alınması gerektiğinden söz edilmektedir.

Ancak bu yasalarda “doğru ve uygun mekanizmaların oluşmasına yönelik” maddelerin yer alması teknik ve hukuki değil siyasi bir tercih olacaktır. Bu kapsamda bu politikanın özelleştirme esaslı küresel su politikalarının temel esaslarına karşı olmaması gerekir. Bu şartlar altında ihtiyaç duyan kesimlere sürdürülebilir bir “su hakkı”nın sağlanması teknik ve hukuksal olmaktan çok politik bir hak olarak görülmelidir.

Bu nedenle esas olarak “su hakkı” mücadelesi suya ulaşma ve sağlıklı bir çevrede yaşamanın önündeki engellerin ortadan kaldırılması için eşitsizliklere ve yoksulluğa karşı verilecek siyasal mücadelenin bir parçasıdır. Bu hak, uygulanacak ekonomik ve sosyal politikaların içinde bir insan hakkı olarak kabul görmesi halinde pratik bir değer kazanır.

Herkesin temiz ve yeterli suya erişimi ve sağlıklı bir doğal çevrede yaşama haklarının uluslararası sözleşmelerde ve metinlerde yer alması sürecinin ihtiyatlı bir iyimserlikle takip edilmesi gerekir. Bu konudaki tartışmalarda “Sürdürülebilir su ve sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı”nın ancak su ve sanitasyon hizmetlerini ekonomik ve sosyal görevleri arasında gören bir ‘Sosyal Devlet’ politikası kapsamında gerçekleştirilebileceği gözardı edilmemelidir.

 

Dursun YILDIZ

İnşaat Müh.

Su Politikaları Uzmanı

 

USİAD Bildiren Dergisi 47. Sayı

Derginin tamamını okumak için tıklayınız

 

USİAD Bildiren Dergisi

Reklam

Raporlar

Reklam

Kitaplar

Reklam