Anasayfa USİAD Bildiren Dr. Öztin AKGÜÇ: “Çözüm Dolaylı Teşvikler Değil, Önemli Alanlara Doğrudan Kamu Yatırımı”
Dr. Öztin AKGÜÇ: “Çözüm Dolaylı Teşvikler Değil, Önemli Alanlara Doğrudan Kamu Yatırımı”

Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, ‘Yeni Teşvik Yasası’nı geçtiğimiz günlerde açıkladı. Çağlayan, yeni yasayla ilgili; “Bizim için 2023 vizyonu çok önemli. Cumhuriyetimizin 100. yılında hedeflerimize ulaşmak istiyoruz. Hedeflere ulaşma için 3 temel ihtiyacımız olduğunu tespit ettik.

İhracatta emek yoğun teknolojiden bilgi yoğun teknolojiye geçmeyi ve ithalatta en çok ithal edilen ürünlerin milli üretimin sağlamak istiyoruz” dedi. Biz de konuyu uzman bir isimle hesap uzmanları kurulu kökenli, finansal yönetim ve mali tablolar analizinde otoriter bir isimle, Sayın Dr. Öztin Akgüç’le konuştuk. Aynı zamanda Cumhuriyet gazetesinde de köşe yazarı olan Akgüç’le yaptığımız söyleşiyi ilgiyle okuyacağınızı umuyoruz.

 

-Yeni sistemin 3 temel yaklaşımı olduğu belirtildi. Genişleyen sektörel kapsam, işgücü maliyetlerinin azaltılmasına yönelik destekler, finansman imkanlarının genişletilmesi…
Siz ‘Yeni Teşvik Yasası’nı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye, özel sektörü teşvik, özendirme yolu ile kalkınmayı hızlandırma, ekonomik sorunları çözüm konusunda 1920’li yılların ortalarından itibaren denemeler yapmaktadır. Bu bağlamda kapsamlı girişim, 1926 yılında kabul edilen Teşvik-i Sanayi kanunudur.

 

Teşvikin beklenen sonuçları vermesi, ekonomide bir hareketlenme yaratmaması ve dünya ekonomik ve siyasal konjonktürlerinin değişmesi üzerine, 1930’lu yılların başlarında Türkiye özel sektör teşviki yolu ile kalkınma stratejisinin yerine kamu iktisadi teşebbüsleri kıyaslarsak kalkındırmayı hızlandırma denemesine girişmiştir.

1950’li yıllarda, Demokrat Parti döneminde kapsamlı bir teşvik yasası kabul edilmekle beraber, 1950-1960 döneminde; ucuz kredi, piyasa fiyatının çok altında bir karla döviz tahsisi, KİT’ler aracılığıyla düşük fiyatla girdi sağlanması, yabancı sermaye teşvik kanunu, sirküler, tebliğ, bakanlar kurulu kararları, yönetmeliklerle belir alanla özel sektöre ayrıcalık yaratma gibi önlemlerle özel kesim özendirilmiş, kayrılmıştır.

1960’lı yılların başlarında Türkiye beşer yıllık kalkınma planları ile planlı kalkınma dönemine girmiştir. KİT ağırlıklı yönlendirici plan anlayışı, özel sektör özendirilmesi bağdaşmadığından, 1980 öncesi Demire-Özal ikilisi tarafından 933 sayılı yasası ile kapsamlı özel sektör teşviki uygulanmaya konulmuştur. Teşvik ucuz kredi, vergi indirim ve istisnaları, vergi ertelemeleri, öz kaynak katkısı, arazi tahsisi gibi önlemlerle uygulanmaktadır.

Teşvik konusunda tarihi özetin amacı kapsamlı teşvik uygulamalarına karşın, ekonomik sorunların çözülememesi, bazı göstergelere göre de ağırlaşmasıdır. İşsizlik, dış ticaret ve cari işlemler açığı, bütçe dengesizliği, yatırım-tasarruf/GSMH oranının düşüklüğü, bölgesel gelişmişlik farkları, yatırımların sektörel dağılımda bozukluk gibi sorunlar süregelmiştir.

 

“KAYNAKLAR KAMUYA GERİ DÖNÜYOR MU?”

Teşvik, özendirme yolu ile sorunların çözülememesine karşın, politikada ısrar, belli kesimlere kaynak aktarma, bu görüntü altında kamufle kuşkusunu doğurmaktadır.

Teşvikin, özendirmenin bir maliyeti vardır. Vergi indirimi, istisna, ucuz kredi bir şekilde fonlanmakta, devlet bir kesimden alarak diğer kişi ve kuruluşlara kaynak aktarmadadır. Daha sonra bu örtülü biçimde aktarılan kaynaklar kamuya geri dönüyor mu? Dolaylı vergi yükünün sürekli artması, zamlar, süre gelen bütçe açıkları, gelir dağılımında en azından iyileşmenin olmaması, bölgeler arası gelişmişlik farklarının daha belirginleşmesi, birçok alanda reel ücret azalışı, kamudan ilk aşamada yapılan kaynak aktarımımın kamu tarafından geri kazanılamadığını göstermektedir.

İktisatta fayda-maliyet analizi yapılmalı, alternatif sağlayacak maliyeti dikkate alınmalıdır. Fayda katlanılan doğrudan ve dolaylı maliyetinden, alternatif maliyetinden daha yüksek ise uygulama yapılmalıdır. Kaynaktan belli bir amaca yöneldiğinizde başka bir alanda sağlanacak fayda ve gelirden yoksun kalıyorsunuz demektir. Maliyet, özellikle alternatif maliyet hesaba katılmadan, yalnız sağlanacak fayda vurgulanıyorsa bunda bir eksiklik, yanlış var demektir.

 

“BELİRSİZLİK DE MEVCUTTTUR”

Teşvikte belirsizlik vardır. Kaynak tahsis edildiği, özendirici önlemler alındığı halde özel sektör gereken yatırımları yapmayabilir. Hatta geçmiş dönem uygularında olduğu gibi hayali yatırımlar vergi kayıpları maliyeti şişkin yatırımlar gündeme gelebilir.

Kamunun teşvik yolu ile dolaylı biçimde bazı amaçları gerçekleştirmeye çalışacağına, doğrudan yatırımlarla, kamunun doğrudan yatırım yapması gerekli işletmeleri kurması ile belirsizliği azaltarak amaçları gerçekleştirmeye yönelmesinin daha uygun olacağının düşünüyorum. Aynı denemeleri yaparak farklı sonuçlar beklemek ekonomik bir davranış gibi gözükmüyor.

Doğrudan kamu yatırımlarının özel sektörü harekete geçirecek, özendirecek bir yönü vardır. Yapılacak bir yöntem, girdi talebini artıracağı gibi, çıktıları da yeni kullanım olanakları yaratacaktır. Yatırımların ileri-geri ekonomik etkileri, girdi-çıktı ilişkileri dikkate alınarak değerlendirmeler yapılmalıdır. Amaç görüntü vermek, belirli kesinlere, kişilere kaynak aktarmak değil, çözüm sağlamak olmalıdır.

 

“ENERJİDE YENİ KAYNAKLARA YÖNELMELİYİZ”


-Ekonomi Bakanı Sayın Zafer Çağlayan, yeni yasayla ilgili; “Bizim için 2023 vizyonu çok önemli. Cumhuriyetimizin 100. yılında hedeflerimize ulaşmak istiyoruz. Hedeflere ulaşma için 3 temel ihtiyacımız olduğunu tespit ettik. İhracatta emek yoğun teknolojiden bilgi yoğun teknolojiye geçmeyi ve ithalatta en çok ithal edilen ürünlerin milli üretimin sağlamak istiyoruz” dedi. Siz bu açıklamayı nasıl yorumluyorsunuz?

Tanılar yerindedir. Dünya gerçekten bilgi ekonomisine geçiyor. Bilgi en önemli üretim faktörü haline geliyor, bilginin kalkınma için etkili biçimde kullanılması önem taşıyor. Emek yoğun teknoloji kullanan geleneksel sanayi dalları üretim alanları göreceli olarak geriliyor. Bu nedenle ihracatta emek yoğun teknolojiden bilgi yoğun bir teknolojiye geçmek yerinde bir stratejidir.

Türkiye gibi büyük ekonomi özellikler taşıyan bir ekonomide, ihracat teşviki ile birlikte ithal ikamesi de gündeme gelmelidir.  İthal ikamesi, riski daha az istihdam yaratma olanakları fazla, sanayileşmede ileri ve geri etkileri daha fazla olan bir stratejidir. 1980’li yılların başlarında itibaren ithal ikamesinin geri plana itilmesi alınan sonuçlarda dikkate alındığında bir eksiklik olmuştur.
Türkiye, özellikle enerji üretmede yeni kaynaklara yenilenebilir, temiz enerji üretimine öncelik vermelidir. Su, güneş ve rüzgâr enerjisi bu bağlamda ön plana çıkmaktadır. Enerjide dışa bağımlılık dış ödemeler dengesinde büyük açıklara yol açtığı gibi, ekonomik hatta siyasal bağımsızlığı tehlikeye düşürmekte, ekonomiyi kırılgan, dış gelişmelerden daha fazla etkilenir hale getirmektedir.

Bir yanda temiz, yenilebilir enerji, yerli olanaklardan yararlanma özendirilirken öte yandan nükleer yatırımlarına girişmek, özendirmek, çelişki gibi görünüyor. Nükleer enerjinin yarattığı çevre sorunları, kirlilik, risk, dolaylı toplumsal maliyetler dikkate alınmalıdır.

 

-Teşvikte öne çıkan bölgelerle ilgili yorumunuz nedir?

Farklı uygulama, farklılaşma yapılacaksa, bölgelerin iyi seçilmesi, geçişlerin, aktarmaların olmaması, gerçekten ekonomik faaliyetin seçilen yörelerde canlanması gerekir. Geçmiş uygulamalar bu konuda başarılı olunamadığını göstermiştir. Sonuçta sağlanan çıkarları olan gelişmiş yörelerde yararlanılmamıştır.

“ÖNEMLİ ALANLARA DOĞRUDAN KAMU YATIRIMI YAPILMALI”

 

-Eleştirilerinizi belirttiniz. Sizce çözüm ne olmalıdır?

İlk sorunuzu yanıtlamışken, geçmiş uygulamalara da gönderme yaparak eleştirilerimi belirtmiştim. Çözüm dolaylı teşvikler değil önemli alanlara doğrudan kamu yatırımlarının yapılması olmalıdır.

-Son olarak neler belirtmek istersiniz?

Bilgi ekonomisi, bilgi yoğun teknoloji nitelikli insan gücü gerektirir. Nitelikli insan gücü yalnız işgünü değil girişimciyi de kapsar. Kıt faktör sermaye değil girişimci nitelikli iş gücüdür. Farkı yaratacak, çözümü getirecek insandır. Kaliteli insan gücü yaratıcı girişimci geliştiremediğimiz takdirde amaçlar gerçekleşmez kâğıt üstünde kalır.

 

Söyleşi: Şenol ÇARIK

USİAD Bildiren Dergisi 49. Sayı

Derginin tamamını okumak için tıklayın.



 

USİAD Bildiren Dergisi

Reklam

Raporlar

Reklam

Kitaplar

Reklam