Anasayfa
DİMES Genel Müdürü Ozan DİREN: “Ekonominin Gelişimi İçin Türk Tarımı Desteklenmeli”
Perşembe, 13 Eylül 2012 08:56

Türkiye ve dünyada önemli meyve suyu markaları arasında olan DİMES Meyve Suları, kuruluşundan günümüze Türk tarımının durumunu özetliyor.  Tokat’ta başlayan ve bugünlere gelen şirket, kaliteli Türk meyvelerinin en uzak yerlere ihracatını gerçekleştirmede öncü konumda. DİMES Meyve Suları Genel Müdürü Ozan Diren ile şirketin kuruluşu, sektörün durumunu ve Türk tarımını ile gerçekleştirdiğimiz söyleşiyi sizlere sunuyoruz.

DİMES’in kuruluşunu ve ticari öyküsünü dinleyebilir miyiz?

1943 yılında Bursa Ziraat Okulu’nu bitiren DİMES’in kurucusu dedem Mustafa Vasfi Diren, 1955 yılına kadar Anadolu’nun çeşitli il ve ilçelerinde devlete ait tarım işletmelerinde çalışmış, ardından Yalova ve Amasya’da iki özel sektör işletmesinde görev yapmış, 1958 yılında ise Tokat’a dönmeye karar vermiş. Tokat’taki evini yaparken önce altına şarap için bir havuz yapmış. Ve sadece bir işçi ile 15 ton üzümü sıkıp şarap üretmiş. Ürettiği şarap üzerinde “Tokat” yazan ilk sanayi ürünü, işçi de Tokat’ın ilk SSK’lı işçisi… Türkiye’de endüstriyel anlamda ilk meyve suyunu da 1964’te Mustafa Vasfi Diren üretmiştir. 1984 yılında Tokat’ta 30 bin metrekare arazi üzerinde fabrika yapımına başlandı. 1999’a kadar 15 yıl Tokat’ta yatırımlar hiç durmadı. 2000 yılında artık büyüyecek alan kalmayınca Vasfi Diren’in 1976 yılında DİMES’in ihracat üssü olmasını hayal ederek satın aldığı İzmir Kemalpaşa’daki araziye 2. üretim tesisi yapılması kararlaştırıldı. 2000 yılında tesis çalışmaları başladı ve 8 ay gibi kısa bir zamanda bitti. Kendisi göremedi ama dedem Vasfi Diren’in yıllar önceki hayali gerçek oldu ve 2000 yılının Ekim ayında fabrika faaliyete başladı.

Bugün DİMES İzmir Fabrika meyve suyu sektöründe dünyada örnek gösterilen ilk 10 tesis arasındadır. DİMES’in kuruluşundaki misyonunu tarıma dayalı misyonunu sürdürmek. Bunu yaparken de bölge halkına ve ülkesinin kalkınmasına omuz vermek. O döneme baktığınızda çiftçiler şeftaliyi, kayısıyı, vişneyi getiriyorlar hale: Halde satılırsa satılır satılmazsa bir gün beklemeyeceği için dökülüyor. Vasfi Bey, vişnenin tarladan çıktıktan sonra 15 gün içinde tüketilmezse bozulacağını ve bunun nasıl önüne geçeceğini düşündü. Amacı meyveleri yıl boyunca tüketmek ve daha uzak yerlere göndermek. Markanın gıda sektörüne girişi bu noktadan doğuyor. Meyve, meyve suyuna dönüştürülebilirse 12 ay boyunca satılabilir ve Tokat’ın vişnesi Japonya’ya, Meksika’ya, Avustralya’ya kadar gönderilebilir mantığıyla yola çıkılıyor. DİMES öncelikle bölgesel bir firma olarak faaliyet gösteriyor. Yani işlediği meyve sularının satışını Karadeniz Bölgesi’nde yapıyor. O zaman ambalajlama sistemi de pek müsait değil. Fakirlik de var, ambalajı bir kerede atma söz konusu değil. Bu durum 1980’li yılların sonuna kadar devam ediyor. Ardından ambalajdaki gelişmeler, Türkiye’nin dışarıya açılma politikası, serbest piyasaya geçişi gibi çeşitli maliyet düşürücü unsurların da ortaya çıkmasıyla DİMES yeni yatırımlar yapıyor. Özellikle kâğıt pakette meyve suları seçildi çünkü bunlar tek kullanımlık ürünler. Nakliyede şişe ağır kâğıdın hafif olması bölgesel firmadan ulusal firmaya yükseliş daha kolay oluyor.  Dolayısıyla DİMES bu yatırımı yapıyor ve daha sonra da Türkiye geneli hatta yurtdışında satış faaliyetlerine başlıyor. 1990’lı yılların başında yapılan bu yatırımlarla DİMES, 2000’li yıllara kadar çok hızlı büyüyor. Çünkü o dönemde rekabet yeni yeni başlıyor. Ardından 2000’li yıllarda sadece ürün üretip satmakla bu işin olmadığını pazarlamanın ne kadar önemli bir kavram olduğu ortaya çıkıyor. Böylece satışın yanında pazarlama faaliyetleri de gündeme geliyor. Tarım ve hayvancılık sektörünü geliştirmek için 2003 yılında %75’i DİMES’in, %25’i TİGEM’in olmak üzere Kazova Vasfi Diren Tarım İşletmesi 30 yıllığına kiralanıyor. İşletmede; bağcılık, damızlık sığır yetiştiriciliği gibi çok önemli projelere imza atıyor.

DİMES olarak 1958’den beri “Soframıza koymayacağımız meyveyi işlemeyiz ve kendi çocuğumuza içirmeyeceğimiz meyve suyunu üretmeyiz” felsefesiyle hareket ediyoruz.

Aile işletmelerinin sorunları sizce nelerdir? DİMES’teki aile işletmesi avantajları ve dezavantajları nedir?

Aile işletmeleri genel olarak geleceğe hazırlanmak, yeni lider yaratmak gibi konularda sorun yaşıyor. Buna karşın çabuk karar verebilme, yüksek başarı güdüsü, aile birliğinden doğan “biz” bilincine sahip olmak da aile şirketleri için avantaj sağlıyor.

Genel olarak girişimci aile üyeleri işin pratiğinden geldiklerinden işi çok iyi bilir, üretim ve tüccarlıkta başarılıdırlar. Ancak eğitim eksikliği veya kendilerini profesyonelce yenileyememelerinden dolayı modern yönetim yaklaşımına sahip olunamıyor. Bu durum değişime direncin yüksek olması ve kurumsallaşmada zorluk çekilmesine neden olarak şirket içi dezavantajları oluşturuyor.

Aile vakfınız var mı? DİMES ‘anayasası’ var mı?

Aile vakfımız yok, DİMES yapacağı destekleri şirket üzerinden gerçekleştiriyor. Bu anlamda özellikle eğitime destek veriyoruz. Doğrudan yaptığımız desteklerin dışında çeşitli vakıflarla da çalışma yürütüyoruz.

Diren anayasası var. Şirketle ilgili birçok konu aile anayasasında aile bireyleri tarafından tartışılıyor.

Türk meyve suyu sektörünün durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye ürettiği 16,3 milyon ton meyve ile dünya üretiminde 6. sırada ve dünya meyveleri üretiminin yaklaşık %3’ünü karşılıyor. Türkiye meyve suyu sanayisi, ülkemizin tarıma el verişli konumu, ihraç günücü arttıran özel konumu, iklimsel olanakları, genç nüfusu, ekonomideki gelişmelere paralel olarak artan alım gücü, gelişen dinamik iç pazarı açısından birçok avantaja sahip. Bu avantajların açtığı fırsat kapıları doğru şekilde kullanabilirse, bu alandaki fırsat ve potansiyeller ülke ekonomisinin gelişmesine çok ciddi katkıda bulunacaktır.

Sektörde yaşanan en önemli sorunlardan biri hammadde kısıtı yani yeteri miktarda kaliteli meyve tedarik edilememesi. Bunun için uygun teşviklerle büyük ölçekte meyve bahçeciliğinin desteklenmesi gerekiyor. DİMES olarak tarıma dayalı sanayide kullanılan hammadde sorununa çözüm getirmek için 1995 yılında Tokat’ta oluşturulan meyve fidanlığında çiftçilere her yıl ortalama 200 bin adet serfitikalı meyve fidanı dağıtıyoruz. Üstlenmiş olduğumuz bu projeyle üretimde daha kaliteli meyvelerin kullanılmasının dışında toprak erozyonu ve göçün önlenmesi açısından da büyük önem taşıyor.

Peki, Türkiye’deki Süt sektörünün durumu nasıl görüyorsunuz?

Türkiye’de süt sektörü biraz daha serbest rekabet altında kalması lazım. Çok fazla müdahale edildiğinde iki önemli kesimden biri sıkıntı yaşıyor. Süt fiyatlarını yükselttiğinizde tüketici için sıkıntı yaratıyorsunuz. Süt fiyatları düştüğünde de üretici için sorun yaşanıyor. Dolayısıyla bunun orta vadede kendi içinde dengelenmesine fırsat tanınmalı. Aksi takdirde halk içinden bir grup kar ederken diğer grup zarar ediyor. Süt fiyatlarının yükselmesi tüketimi düşürüyor ki süt temel bir besin maddesi, diğer yandan fiyatın düşmesi de insanların süt veren ineği kesip yok etmesine sebep oluyor.

Sizce küreselleşen ekonomide Türk işadamları kendilerini geleceğe nasıl hazırlamalıdır?

Küreselleşen ekonomide en önemli şey bulunduğunuz alana hâkim olmak. Çok alana girip çok iş yapmaktan ziyade az iş yapsanız bile işinize hâkim olmanız gerekiyor. İkinci olarak da çalışanlarınız ve ekibiniz çok önemli.  Entelektüel sermayeyi çekecek bir şirket olanız lazım. Bunların dışında yurtdışında özellikle yurtdışında iş yaparken iş yaptığınız pazarı anlamanız gerekiyor.

Türk özel sektör sermaye birikimi sizce sağlandı mı? Yoksa hala tasarruf açığı var mı?

Özel sektör sermaye birikimini sağlamadı, hala kesinlikle tasarruf açığı var. Kredi kullanımı ve borçlarda bunu gösteriyor. Fakat kaynakları daha iyi kullanma durumunuz mümkün olabilir. İnşaat vs. gibi Sektörler yerine tasarruflarınızı daha çok üretim yapacak alanlara yatırmamız lazım. Bu bize biraz daha çabuk geri dönüşüm sağlar. Dolayısıyla tasarruf açığı olmakla birlikte tasarrufların en iyi şekilde kullanılıp kullanılmadığı da tartışılabilir konu.

Doğanın tahrip edilmesinin ne gibi sonuçları olacak?

Yaşanacak başka bir dünya şimdilik yok. Dolayısıyla tahrip edilmemesi lazım. Meyve suyu sektörü bu anlamda zaten doğadan beslenen bir endüstri. O yüzden biz de DİMES olara üzerimize düşenleri yapıyoruz. Özellikle yenilebilir kaynakların artmasını sağlıyoruz. Karbon ayak izimiz negatif. Ürettiğimiz her paket meyve suyunda aslında karbon salınımını azaltan endüstriyel bir yapımız var diyebiliriz.

Türkiye tarım ve hayvancılığa gerekli önlemi veriyor mu?

Veriyor, daha da vermesi lazım. Çünkü Türkiye’nin yaptığı ihracatta tarım ve hayvancılık ihracatının tamamı Türkiye’den çıkıyor. Ancak otomotiv sektörüne bakıldığında sadece işçilik bizden çıkıyor, üretimini yapmıyoruz sadece monte edip ihraç ediyoruz. Oradan da Türkiye’ye para kalmıyor hatta eksi bile veriyoruz. Ama meyve suyunda 100 milyon dolarlık ihracatın 90 milyon doları Türkiye’ye gelir olarak geliyor. Türkiye’de belki 5 milyar dolarlık ihracat yapıyoruz ama 6 milyar dolarlık da ithalat yapıyoruz. Dolayısıyla eksiye düşüyoruz.

Cari açık finansmanın, tüketim ekonomisinde büyümeyi sağlamasına ne diyorsunuz?

Cari açık önemli sorun ancak kısa vadede çözülecek bir sorun olmaktan çıkmış durumda. Bunun çözümü için Türkiye’ye doğrudan sermaye çekmek dışında yani Türkiye’den para çıkmayacak paranın buraya girmesi dışında bir çözüm yok. Dolayısıyla özelleştirme bunun bir parçası olabilir, yabancıların mülk edinmesi de olabilir başka bir şey de olabilir ama cari açığı buraya paranın gelip kalması dışında hiçbir şeyle kapatma şansınız yok. Bu doğrultuda sürdürülebilir değil. Cari açık olacak mı diye baktığınızda maalesef olacak. Eğitimimiz olması lazım, kaliteli işçimiz olması lazım, katma değer yaratacak lisansımız, ar-gemiz olması lazım. Bizim bu anlamada bünyemizde bulunan bir Ar-Ge firmamız var. Diren Dimak Makine olarak faaliyet gösteriyor. Dimak olarak yapmaya çalıştığımız hereksin yapmadığı, hereksin ilgi duymadığı, genelde piyasada olmayan yeni teknolojilerin kullanılmasına yönelik makineli imalatlar.

Tüketim ekonomisinin büyümeyi sağlaması konusunda bir yanda endişe verici, diğer yandan da bugünün zor rekabet koşulları dünya krizini ortaya koyduğumuzda da tüketimin daraltılması birçok şirketin ayakta kalmasını zorlaştıracak bir olgu. Burada bir seçim yapmak gerekiyor. İthalatı kısma tedbirlerine paralel tüketim ekonomisi yaratmak aslında en doğrusu. Ama burada tabi devletin eli kolu biraz bağlı. Çünkü uluslararası ticaret anlaşmaları var. Tüketimin daraltılmasına yönelik çalışmalarda birçok şirketin de sonu olabilir ki bu da ülkede işsizlik yaratabilir.

Verdiğiniz bilgiler için ve bu keyfili söyleşi için size çok teşekkür ederim.
Ben de sizlere çok teşekkür ederim.

 

Söyleşi: Şenol ÇARIK

USİAD Bildiren Dergisi 54. Sayı

Derginin 54. Sayısını okumak için tıklayınız

www.usiad.net

 

USİAD Bildiren Dergisi

Reklam

Raporlar

Reklam

Kitaplar

Reklam