Anasayfa USİAD Bildiren “Tüm Akaryakıt Ürünleri Eşit Oranda Vergilendirilmeli”
“Tüm Akaryakıt Ürünleri Eşit Oranda Vergilendirilmeli”
Çarşamba, 20 Şubat 2013 20:26

PÜİS Genel Başkanı Muhsin ALKAN: “Tüm Akaryakıt Ürünleri Eşit Oranda Vergilendirilmeli”

Türkiye gündeminden hiç düşmeyen akaryakıt kaçakçılığı ve Türkiye ekonomisine zararları konusunu Petrol Ürünleri İşverenler Sendikası (PÜİS) Genel Başkanı Muhsin Alkan ile konuştuk.

Alkan, akaryakıt kaçakçılığında “Bataklık dururken, sivrisineklerle uğraşmak” hatasına düşüldüğünü ve ülkemizde akaryakıt ürünlerine uygulanan vergilerin farklılık göstermesinin kaçakçılığın en önemli nedenlerinden biri olduğunu vurguladı. PÜİS Genel Başkanı Muhsin Alkan ile akaryakıt kaçakçılığını ve çözümü üzerine gerçekleştirdiğimiz söyleşiyi ilginize sunuyoruz.

 

Akaryakıt kaçakçılığıyla ilgili uzmanlar devletin her yıl milyonlarca dolar zarar ettiğinden bahsediyorlar. Öncelikle akaryakıt kaçakçılığı ile ilgili neler söyleyeceksiniz?

Akaryakıt sektöründe, akaryakıtın “sınır ticareti” kapsamına alındığı 1991 yılından itibaren amaçlanan olumlu gelişmenin yanında, maalesef illegal bir yapı da oluşmuş, bunu oluşturanlara büyük rant sağlayan bu illegal yapı her seferinde başka yöntemler bularak bugüne kadar artan bir hızla varlığını sürdürmeye devam etmiştir.

Devlet hazinesini her yıl milyarlarca lira zarara uğratan, akaryakıt sektöründe öldürücü nitelikte haksız rekabet yaratan, çevre ve insan sağlığına zarar veren bu illegal yapının sonlandırılması için bugüne kadar başta ulusal marker ve yazarkasa olmak üzere onlarca tedbir alındı, birçok yeni uygulama devreye sokuldu. Ne ulusal marker, ne yazarkasa, ne de alınan ilave polisiye tedbirler, bu sorunun çözümünde ne yazık ki yetersiz kaldı.

Peki, 10 numaralı yağlarlar ilgili neler söyleyeceksiniz?

Öte yandan, akaryakıt kaçakçılığının içinde ciddi bir yeri olan ‘10 numaralı yağ’ adı altında yapılan illegal faaliyetlerin önlenmesi için de Maliye Bakanlığı’nın öncülüğünde hazırlanan 9 Ekim 2012 tarihli mevzuat değişikliği, geç atılmış bir adım olmakla birlikte, bu sorunun çözümünde çok önemli katkı sağlayacaktır. Bu mevzuat değişikliğiyle tecil terkin sistemi terk edilmiş, bunun yerine ÖTV iadesi sistemi getirilmiştir.  Bu mevzuat değişikliğini gerçekleştiren, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e ve bürokratlarına, 10 numaralı yağ adı altında yürütülen kaçakçılık faaliyeti karşısında inim inim inleyen binlerce bayi adına teşekkürlerimi sunmak istiyorum.

Ancak, akaryakıt harici ürünlerden alınan ÖTV ile akaryakıt ürünlerinden alınan ÖTV’nin eşitlenmesi talebimizi hala devam ettirdiğimizi de buradan Maliye Bakanlığı’na duyurmak isterim. Bu önerimiz hayata geçirildiği takdirde, 10 numaralı yağ adı altında yapılan kaçakçılık sorununun önlenmesi için mevzuat açısından gerekli sağlıklı yapı tamamlanmış olacaktır.

“AKARYAKIT BAYİLERİ BÜYÜK MAĞDURİYET YAŞAMAKTADIR”

10 numara yağ sorunun çözümü aynı zamanda akaryakıt sorunun çözümü de denebilir mi?

10 numara yağ sorunu akaryakıt kaçakçılığının sadece bir kısmını oluşturuyor. Bu nedenle 10 numaralı yağ sorununun çözümlenmesi, akaryakıt kaçakçılığının önlenmesinde önemli bir adımdır, ancak tek başına yeterli değildir.

Kaçaktan akaryakıt bayileri maruz oldukları öldürücü boyuttaki haksız rekabet nedeniyle büyük mağduriyet yaşamaktadır. Bu kaçak nedeniyle hemen tamamı ülkenin en sağlıklı işverenleri olan akaryakıt bayileri, satış yapamaz ve kar edemez bir noktaya gelmişlerdir. Bunun sonucunda da hızla mesleklerini terk etmektedirler.

Dolayısıyla devlet hazinesinden sonra akaryakıttaki kaçaktan en fazla zarar gören kesim akaryakıt bayileridir. Bu gerçeğe rağmen, bugüne kadar akaryakıttaki kaçağı önleme adına yapılan tüm görüşmelerde bayi kesimi daima göz ardı edilmiştir. Bunun sonucunda gelinen nokta ortadadır. Kaçak önlenememiştir.

“DENETİM VE YAPTIRIM SADECE LEGAL KESİME”

Akaryakıtta kaçakçılığın önlememesinin sebebi nedir?

Bu sebebi dört maddede sıralayabiliriz. Birinci olarak denetimlerin ve yaptırımların sadece legal kesim üzerinde yapılması: Geçmişten bugüne bakıldığında, akaryakıt kaçakçılığının önlenmesi için alınan tedbirler ve yapılan denetimler sadece kayıt içindeki kesime yöneltilmiştir. Oysa kaçak, esas itibariyle illegal kesimde hüküm sürmektedir. Örneğin, akaryakıt kaçakçılığının önlenmesi için lisans, yazar kasa, otomasyon, ulusal marker vb. gibi tedbirler, yıllardır bu işi sağlıklı bir şekilde yürüten, tamamı kayıt içinde olan akaryakıt istasyonlarına getirilmiştir. Oysa akaryakıt bayilerinin tamamına yakını sağlıklı çalışan ve kayıt içinde olan işverenlerdir. Dolayısıyla bu kesime getirilen ve büyük maddi külfetlere mal olan bu yaptırımlar yerine, kayıt dışında olan kesimin üzerine gidilmelidir.

İkinci olarak denetimlerin etkili ve sürekli olmaması: Denetimler, maalesef akaryakıt kaçakçılığının önlenmesi yerine lisans, belediyeler tarafından verilen ve kontrolü de belediyelerin yetki ve sorumluluğunda olan İşyeri Açma Belgesi gibi belgelerin kontrolü üzerine yoğunlaştırılmaktadır. Böylece, özellikle EPDK, ana görevi olan düzenleme ve denetleme görevlerinden uzaklaşmış ve bu görevlerini yeteri ölçüde yapamamıştır. Bunun yanı sıra, bu işle görevli kamu kurumları arasında işbirliğinin yeterince sağlanamaması da kaçakla mücadelede önemli bir engel teşkil etmektedir. Dolayısıyla EPDK’nın, lisans, İşyeri Açma Belgesi gibi belgelere ayırdığı mesaisi, kaçak akaryakıtın önlenmesi için ayrılmalı ve bu işle görevli kamu kurumları arasında gerekli işbirliği ve koordinasyon bir an evvel sağlanmalıdır.

Üçüncü olarak maliyetin altındaki satışların önlenememesi: Legal emtia ile illegal emtia arasındaki fiyat makasının açılması, kaçağın boyutu ile doğru orantılıdır. Bir başka ifadeyle fiyat makası açıldıkça, kaçağın boyutu da büyümektedir. Bu makas ise haksız rekabet denen mekanizmanın devreye girmesi sonucunda hızla açılmaktadır. Dolayısıyla bu makasın açılmasını önleyecek tedbirler alınmalı ve bu tedbirlerden hiçbir şekilde taviz verilmemelidir. Yapılması gereken, her şeyden önce maliyetin altındaki satışları önleyecek mevzuat değişikliğinin gerçekleştirilmesidir. PÜİS olarak teklif ettiğimiz ve halen Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nda görüşme aşamasında olan mevzuat değişikliği önerimizde yer alan “Petrol Piyasasında fiyatlar her aşamada piyasada serbestçe oluşur. Rafinerici, dağıtıcı ve bayi lisansı kapsamında yapılan piyasa faaliyetlerine ilişkin fiyatlar tavan ve taban fiyat olarak Kuruma bildirilir. Lisans sahipleri ürün maliyet bedelinin altında bir taban fiyat beyan edemez ve beyan edilen taban fiyatın altında bir fiyat uygulayamaz.” hükmünün acilen mevzuat hükmü haline getirilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Doğal olarak bu mevzuat düzenlemesinin gerçekleştirilmesinin akabinde, denetimlerin etkili ve sürekli olması da büyük önem arz etmektedir.

Son olarak ise akaryakıt ürünlerine farklı vergi oranı uygulanması: Ülkemizdeki akaryakıt ürünlerindeki kaçağın en önemli nedenlerinden biri ise akaryakıt ürünlerine uygulanan vergilerdeki farklılıktır. Özellikle hava ve deniz taşıtlarına verilen yakıtlara Özel Tüketim Vergisi uygulanmaması, ne yazık ki, bu uygulamadan amaçlanan faydadan çok, devlet hazinesine ve akaryakıt sektörüne zarar getirmiştir. Dolayısıyla acilen tüm akaryakıt ürünlerinden eşit oranda vergi alınması sağlanmalıdır. Hava ve deniz taşıtlarına teşvik veya sübvansiyon amaçlanıyor ise bu amaç vergi iadesi şekli ile tesis edilmelidir. Nitekim yıllarca bu sektörün kanayan yarası olan 10 numaralı yağ adı altında yapılan akaryakıt kaçakçılığı, Maliye Bakanlığı’nın önerisi ile Bakanlar Kurulu’nun 9 Ekim 2012 tarihli Kararı sonucunda tecil/terkin sistemi yerine vergi iadesi sistemine dönülmesiyle hızla azalmaya ve hatta bitme noktasına gelmiştir. Ancak bu konuda önemli olan, buna benzer kararların mümkün olduğunca hızlı alınabilmesidir.

“ULUSAL MARKER MUTLAKA TAKLİT EDİLEMEZ NİTELİKTE OLMALIDIR”

Kaçakçılığın önlenebilmesi için ne gibi önlemler alınmalıdır?

Bu dört ana önerimizin yanında, akaryakıt kaçakçılığının önlenmesi için Sendikamızın öngördüğü diğer önlemler vardır onları da şöyle sıralayabiliriz:

İlk olarak bataklıklar kurutulmalıdır: Akaryakıt kaçakçılığı ile mücadelede “Bataklık dururken, sivrisineklerle uğraşmak” hatasına düşülmüş ve örneğin otomasyon uygulamasında 12.500 istasyona otomasyon uygulanırken, 100 civarındaki dağıtıcı terminallerinde bu uygulamaya geçilememiştir. Dolayısıyla dağıtıcı terminallerine de daha fazla zaman kaybedilmeden acilen otomasyon sistemi kurulmalıdır.

Bir diğer yapılması gereken Ulusal marker DNA’lı hale getirilmesidir: Ulusal markeri 5015 sayılı Kanun’un yapım aşamasında öneren kuruluş PÜİS’dir. Amaç, denetimlerde ilk saptamayı anında yapabilmek idi. Ancak ulusal markerin bileşim ve üretimi, DNA’lı yani taklit edilemezliği, dağıtımı, karışımı ve denetimi aşamalarında çok ciddi hatalar yapılmıştır. Ulusal marker adeta akaryakıt analizinde tek gösterge olarak kabul edilmiştir. Dolayısıyla acilen yeniden ele alınarak amacı gözden kaçırmadan, DNA’lı, taklit edilemez yeni bir ulusal marker üretilmeli veya ürettirilmeli, buna ait yeni bir mevzuat ve uygulama başlatılmalıdır. Ancak en önemlisi, ulusal marker mutlaka taklit edilemez nitelikte, kısacası DNA’lı olmalıdır.

Yukarıdaki maddedeki ulusal marker mevzuat ve uygulamalarındaki hatalar, denetim mekanizmasında da çok ciddi engeller doğurmuş ve denetimi hantallaştırmıştır. İncelendiğinde görülecektir ki, bugün dahi akaryakıt analiz sonuçları 3 aydan uzun sürelerde alınabilmektedir. Bu süreç mutlaka kısaltılmalıdır. Bunun için de yukarıda değindiğimiz üzere ulusal markerin mevzuat ve uygulamalarındaki değişiklikler yapılırken, öte yandan tahlil için yeni laboratuarlar hızla tesis edilmelidir. Yılda milyarlarca Türk Lirası hazine kaybına yol açan bu illegal yapıdan kurtulmak amacıyla laboratuar tesisi için harcanacak bedelden kaçınılmamalıdır.

Ulusal markerde yapılan bir başka hata ulusal marker kontrol cihazlarının dağıtımındaki cimriliktir. Bu da aşılmalı ve ulusal marker kontrol araçları da hızla arttırılmalıdır. Burada da yukarıdaki maddede olduğu gibi yapılacak tasarruf, neticede devlet hazinesinin çok daha büyük zararlara uğramasına yol açmaktadır.

Akaryakıt kaçakçılığının önlenmesine dair devletin çalışmaları var mı?

“Akaryakıt kaçakçılığı ile etkin mücadele” hemen her siyasi partinin Parti Programı’na giren ve yürütme görevini üstlenen bütün hükümetlerin de ekonomik programlarında yer alan değişmez bir hedef haline geldi. Bu hedef son 10 yılın da en önemli hedeflerinden biri oldu ve kaçakçılıkla mücadele konusunda en radikal tedbirler bu son 10 yılda alındı. Alınan tedbirler arasında önemli yer tutan 6 maddelik Başbakanlık Genelgesi de 4 yıl önce yayınlandı. Ancak rantın büyük olması ve özellikle mevzuat ve denetimdeki bazı eksiklikler nedeniyle akaryakıt kaçakçılığı büyük bir hızla devam etti.

Nihayet 23 Ağustos 2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 18 maddelik Başbakanlık Genelgesi ile akaryakıt kaçakçılığının önlenmesi için yeni tedbirler alınması öngörüldü. Genelge ile Ülkemiz hazinesini her yıl milyarlarca lira vergi kaybına uğratan, sektörümüzde öldürücü boyutta haksız rekabete neden olan, çevre ve insan sağlığına zarar veren bu illegal faaliyetin ilgili tüm bakanlıklar ve kurumlar tarafından yapılacak mevzuat düzenlemeleri ve alınacak tedbirlerle bir an önce bitirilmesi hedefleniyor. Hükümetimizin bu konudaki kararlılığı, yıllardır bu konuda büyük mücadeleler veren PÜİS camiasını da ziyadesiyle mutlu etti. Kaçakçılık ile daha etkin mücadele için özel bir ekip oluşturulması, online takip sistemleri kurulması, mevzuat düzenlemeleri gibi tedbirlerin hızla alınmasını öngören Genelge’nin gereklerinin bir an önce yerine getirilmesini bekliyoruz. Akaryakıt kaçakçılığının belki de en fazla mağdur ettiği akaryakıt bayilerinin bu yönde atılacak her türlü adıma sonuna kadar destek vereceğinin altını çizmek isterim.

 

Söyleşi: Deniz TOPRAK

USİAD Bildiren Dergisi 59. sayısında yayınlanan söyleşi

Derginin 59. Sayısını okumak için tıklayınız

www.usiad.net

 

USİAD Bildiren Dergisi

Reklam

Raporlar

Reklam

Kitaplar

Reklam